Perşembe, Eylül 30, 2010

30.09.2010/aşk olmasın

















yasmin levy-naci en alamo

rüyamda bir kedi gördüm, küçük bir dükkandayım. ikimiz orada sıkışıp kalmışız. sarı bir kedi, turuncu çizgileri var. sevemiyorum bir türlü. üzerime geliyor. dükkandan atmak istiyorum, attığımı sandığım her seferde yeniden içeride görüyorum, yine üzerime atlıyor. zarar vermek istiyorum, ben de onun canını yakmalıyım. kıyamıyorum, korkuyorum. bir şekilde dışarı atmanın yolunu bulabilsem. turuncu bir kedimiz vardı, onu sevememiştik bir türlü. sen kedileri sevmezsin, hep bir köpek isterdin. neden sarılıyorsun ona, neden saçlarından öpüyorsun? dudakların kirlendi bir kere, temizleyebilir misin? dükkanın kapısını ne zaman açsam, çıkmış gibi geliyor bana, bir türlü çıkmıyor. defalarca bana döndün, ya da ben çağırdım, sen geldin. son gelişin sana aitti, ben istememiştim. çıkaramadık onu işte, belki sen de istedin. yapamadık. kafasını gövdesinden de ayırsam, bağırsaklarını da deşsem, değişmeyecek. bir kabus bu. yeniden, yeniden, yeniden, girecek oraya. vazgeçiyorum, vazgeçiyorum. bir kitapçıdayım, her zaman giderdik. saatlerimiz geçerdi kitapçılarda. bazen çok sıkılırdım ben. yanlış yerdeydim sanki. ben senin evindim, sığınırdın bana. huzur bulurdun bakışlarımda. hiç aldatmadım seni, yalandan bakabilir mi insan? yalan... kendimi doğru yerde hissettim hep, hissetmesem de dururdum. incitmeye korkardım seni. yalanların en korkuncu bu olmalı. kitapçıdan çıkıyorum, annenle teyzen, bir sokakta oturuyorlar. yanlarındayım, evlerine gidecekler. akşam olmasını bekliyorlar. annem de yanımda, beni eve götürmek istiyor. annenler hemen kalksa, sanki onlarla gidebileceğim. dua ediyorum, keşke hemen kalksalar. kalkmıyorlar. annemle gidiyorum. beni götürmüyorlar. bir balıkçıdayız, sen rakı içiyorsun, tek başına bir küçüğü yuvarlıyorsun. annenle ben de bira. ellerimi tutuyor. bana baktığında gözleri ışıldıyor. konuşmamı istiyor hep, saçmalarsam eğleniyor, dünya meselelerinde gözlerini açıp dikkat kesiliyor. beni eve bırakmak için anneni parkta bir yere oturtuyorsun, yol boyunca ağlıyorum. şimdi o yine geride, bu kez bırakan o. ben yine yol boyunca ağlıyorum. başka bir yerdeyim, bir amfi, a -4 ya da a-3, hep karıştırırdık, tiyatro eleştirmenliğinin karşısındaki koridor, orada beni öpmüştün. ders başlamak üzere, herkes bir yer bulma telaşında. ömeri görüyorum, saçlarını kestirmiş. evlenmek için mi, yoksa askerlik için mi diye soruyorum. cevabını bekleyemeden sarılıyorum, ağlamaya başlıyorum. saçların uzundu seni ilk gördüğümde. dünyanın en yakışıklı insanı sendin benim için, tereddüt etmedim beş sene içinde bir saniye. camın önünde, yerde oturmuş ağlıyordum. bize ömeri sordun, kantinde dediler. arkanı dönüp gittin. başka bir aşka ağlarken, ağladığım şeyin aşk olmadığını anladığım an... şimdi, yine arkanı dönüp gidiyorsun, ben aşka mı ağlıyorum, ağladığım şeyin aşk olmadığını mı anlıyorum? ağlıyorum. tereddüt etmeden kestirdin saçlarını, bana rağmen, arkadaşlarına rağmen, ailene rağmen. berberdesin, son kez bakıyorum, onlar hala sana aitken. yeliz abla beni çıkarıyor. dondurma yemeye götürüyor. dondurmayı yerken bir yandan ağlıyorum. saçlarını veriyorsun bana (onlar hala müzik kutumda) onları öpüyorum, seni öpüyorum... kopmuş, bölük pörçük anlar akıyor, uyanamıyorum. bu bir kabus olsun, hiç hatırlamayacağım bir düş. bana bunun sözünü verebilir misin? söz vermekten korkarsın sen. buna cesaret edebilir misin? başka bir insan ol, başka eller, başka gözler. kendimde saklayayım seni, ben bileyim sadece sen olduğunu. başka vücutlarda aramak da var seni, tüm dünyada, tek tek. bulduğumda, gerçekten değişmiş olursun, unutmuş olurum, neyi aradığımı belki de. mecnun gibi. kavuşamazsan aşk olur, aşk olmasın.

29.09.2010/kum




bugün hiç ağlamadım, gözlerim doldu sadece; pastanede iki genç kız vardı, olur olmaz kıkırdaştılar, onları birileri üzmeyecek olsa keşke. kuaföre gitmeyi düşünüyorum bugün, kaşlarım için (korkma, saçlarımı kısacık kestirmekten bugün vazgeçebildim. senin dokunduğun yerler, ben istemesem de gözlerimin önünde eriyorlar yavaş yavaş. bunlar için ayrıca müdehaleye gerek kalmayacak). dışarı çıktım bugün tek başıma, hayat eskisi gibi devam ediyor işte. insanlar işlerine gidiyor, dükkanlar açılmış, çocuklar tenefüse çıkmış, arabalar vızır vızır, hepsinin içinde bambaşka hayatlar, aldanışlar, kavgalar. bir tanesi arabadan indi, bir hayat çıktı arabadan, bana baktı, baktı... onun bir karısı var, iştahsız bir çocuğu var, karısı şimdi ona nasıl yemek yedirebilirim diye düşünüyor. eve bıraktığı parayla pazara çıkacak, bugün pazar var, üstünden arttırıp kendine yeni bir bluz alacak. kocası güneş gözlüklerinin arkasından bana bakıyor. akşam o gözlükleri çıkaracak. dün fal baktırdım, falımda sen çıktın. senden bir haber gelecekmiş, ondört ekime kadar. senin sesin... avcundan öptürmezdin, ayrılık olur derdin, değişti mi? gözlerinden öptürmezdin, uğursuzlukmuş derdin, gözünün üzerindeki o ben, uğursuzluğun-uz da olacaksa da öpmesin o dudaklar o benden. sesin... duyacağım o sesi biliyorum. evvelsi gece, dalmak üzereydim (efexor xr) kahkahanı duydum, kolay kolay kahhayla gülmezdin sen, bana gülerdin, bana mı güldün yine? gülünecek haldeyim bilsen. yan etkisi var bu ilacın, günde yirmi-otuz defa esniyorum. ama öyle böyle değil; çenem ayrılacak gibi, esneme bitince çenem kilitleniyor, bir süre açamıyorum. ayaktaysam dizlerimin bağı çözülüyor, diz çökmemek için bir yerlere tutunuyorum. gülünecek bir durum değil mi? mesela son dört yıldır bu kadar acı çekmek-çektirmek yerine, bunu kullanmaya başlasaymışım, hem sen eğlenirdin, hem de düzelirdim ben, sıkmazdım seni, bunaltmazdım, kavga etmezdik ki o kadar... gözünün üzerindeki o ben, gözlüklerini çıkarıyorsun, beraber almıştık, mahmutpaşadan, sıkı bir pazarlık yapmıştık, ben de senin gözlüğünden beğenmiştim ama sonra vazgeçmiştim, benimkini abim istemişti. arabada o gün sen de vardın, önde oturuyordun, elini arkaya uzatıp elimi tutuyordun. beraber yapmadığımız şeyleri aramaktan vazgeçtim, o kadar az ki. su içerken bile aklıma geliyorsun. okuldaydık, hava çok sıcaktı, sıcaktan yakınırsın sen, sevmezsin sıcak havayı. su içiyorduk, üzerine dökmüştüm. okulun bahçesinde, birbirimizi kovalamıştık, su savaşı... su içmekten korkmuyorum artık, yürümekten de. sağ tarafında olurdum hep, elimi tutardın, avuçlarımız terlerdi, bırakmazdık, sımsıktı tutardın bazen ellerimden, öpüverirdin defalarca. dükkanlara girip çıkardık, paramız yoktu, hayal kurardık. sen dağlara çıkacaktın, ben fotograf çekecektim. bir kızımız olacaktı, babannesine ya da anneannesine bırakacaktık, sonra kıyamayacaktık, buna tam olarak karar veremeyecektik. bir yelkenlimiz olacaktı. kızımızı o zaman yanımıza alabilecektik, tara tocutlar görecekti, onları şitolatan sanacaktı. asya olacaktı adı, bembeyaz olacaktı, dudakları senden, gözleri benden. sen hep bana benzesin isterdin, oysa bilmezdin, kirpiklerini, geceleri parıldayan deniz gibi, dalga dalga. gözlerini göremezdin, bana bakarlardı hep. küçük kum taneleri vardı onlarda. aklımdan uzaklaşabildiğin zamanlar oluyor (efexor xr) hangisi kara delik, hangisi boşluk bilemiyorum. güzel günler geçirdik, son bir sene hatırlayamadığım, anımsayamadığım günler. şimdi şimşek gibi giriyorlar aklıma, kaybedenlerin yenilenen düşünceleri. zülalle adem ilgileniyorlar benimle. senin evindeydik, banyodaydın, onlar bize teşekkür yazısı yazmaya çalışıyorlardı. hangimizin adının daha önce yazılacağına karar verirken bile dakikalar geçmişti, aslında çok şey yazmak istemişlerdi. masanda katlanmış bir peçete vardı, üzerinde dünyanın en güzel kirpiği yazıyordu. bir gün metroyu beklerken yanağımdan aldığın kirpik vardı içinde. seninkilerin yarısı kadar, bilmezdin kara deniz dalgalarını, o dalgaları şimdi bir başkası tarif ediyor... nöbetleşe yanımdalar, bir saniye yalnız bırakmıyorlar, yalnız kalmaktan korkuyorum hala, aklıma gelen düşünceler... seninle bir çöldeyiz, motorsikletin üzerinde, siyah ceketlerimiz var, yüzümüzü sarmışız, gözlüklerimiz var, gözlüklerini çıkaramıyorsun, bakamıyorsun bana, gözlerinin içini görmemden korkuyorsun, o kum taneleri akıyor gözlerinden. bir sene on gün, takılıyor saatin ortasına, geçemiylar içinden, dört sene on ayı üzerine koyuyoruz, inemiyorlar aşağıya, kum tepeleri de yetmeyecek, hayallerimiz de yetmeyecek. gözlerinden kum taneleri süzülüyor, gözlerimden inci taneleri. inci tanesi derdin o yaşlara, ağladıktan sonra, yağmurdan sonraki toprak kokusu... düşünceler akıyor zihnimden, tıkanıyorlar bir yerde, kuzgun gözler, seni izliyor. yanında uyanıyorsun. gözlerimi açtığımda ya bana bakıyor olurdun, ya da açar açmaz uyanırdın. zaman bize akmıyor artık, bizim zamanımız ayrıldı. kuzgun gözler, kum saatini çalıyor, kırıyor ortasından, gözyaşların dökülüyor, ağlıyorsun, ağlıyorum. zamansızsın, zamansızım.

29 eylül 2010

28.09.2010/unchanging

ne kadarı benim içindi bilmek istiyorum. seni affedebilmek istiyorum. son bir yıl dokuz günün hiç yaşanmamış olmasını istiyorum. ya da öğrenmemiş olmayı, aptal aptal devam edebilmiş olmayı istiyorum. seni alıp, kimsenin bilmediği, ahlak kurallarının olmadığı, affettiğim için bana insanların deli gibi bakmadığı bir yere gitmek istiyorum. sonsuza kadar seni sevme yeminimi tutacağım bir yer, ki orası benim kalbimdir. seni korkmadan, savunmak zorunda kalmadan, yadırganmadan sevdiğim tek yer... sana geri dönebilmeyi istiyorum, bana geri dön-e-bilmeni istiyorum, seni delicesine öpmek, yüzüne dokunabilmek istiyorum. onu bir hata olarak görmüş olabilmeni istiyorum, o hatanın geri alınabilmesini, o günlerin silinebilmesini istiyorum. o motorsiklete seninle binebilmeyi, sana sımsıkı sarılıp başımı sırtına gömmeyi, gözlerimi kapadığımda bugünden öncesini düşünmemeyi istiyorum. seninle yeniden tanışabilmeyi, başka bir evrende, ben yine umutsuzca ağlarken, aydınlıktan çıkıp bana gülümsediğin bir zaman diliminde, elimi tutup beni kaldıracağın o yerde yeniden sana başlamak istiyorum. bu evrende senden daha güzel bir kadın görmedim diyeceksin orada da bana, belki vardır ama, ben tanımadım. senden çok hoşlanıyorum diyeceksin, mahçupça soracaksın; bana bir fırsat verirmisin diye. evet! diyebilmeyi istiyorum, bu kez gizlice harflerden oyun oynayarak değil, bağıra çağıra, utanmadan, korkmadan, evet demek istiyorum. saçlarıma dokunmanı istiyorum, onları okşarken aklımdan sorular geçmesin istiyorum, başka kumral saçlar... o saçlar, nerede, ne zaman?... ilaç almadan uyuyabilmek istiyorum, gecenin gelmesinden korkmamak, bana sarılıp uyurken seni izleyebilmek, kabuslarıma girip seni izleyen o bir çift kuzgun göz... o gözler, nerede, ne zaman?... kendimle başbaşa kalmaktan korkmamayı istiyorum, beynimdeki o gereksiz anıyı aldırabilmeyi... birisi bana dünyanın en boktan şakasını yapmış olsun istiyorum, yemin ederim onu bu yüzden öldürebilecek olsam da affedeceğim, seni aslında deliler gibi sevdiğimi gösterdi bana o şaka, sensiz yavaş yavaş yok olduğumu gösterdi. kızımız yeniden konuşsun istiyorum, yetim kalmasın, babasını sormasın. başka kollar olmasın, başka bakışlar ısıtamasın içimi, senin lanetinle ölmek istiyorum.