Pazartesi, Aralık 13, 2010

sessizlik

orada duruyorsun. çok yakınım sana. aramızda incecik bir ses bile kalmadı. tüm sesleri tükettik. bu kadar küçük mü dünya? yanı başımdasın da sanki... evren bu kadar büyük mü? yıldızlar kadar ulaşamadığımsın hem de...

hiç ses yok artık. bakıyorum da sana, söylenecek hiç bir ses yok. bir şarkı; yok. bir şiir; yok. sana dair, bize dair hiç bir şey kalmamış. ne çabuk yitirdik? biz bu kadar basit miydik? söylesene sekizinci renk yok mudur gökkuşağında? dokuzuncu nota yok mudur `sol anahtarı`nda? biraz aramaya değmez miydim be çocuk? imkansız sözcüğü, tüm duvarlarını boyamış, aramızda hiç ses yok, hiç renk yok... söylesene be çocuk, sonsuzun resmi olur mu? sonsuzun şarkısı olur mu? sonsuzda imkan aranır mı be çocuk?

bilirim, küçük bir şey söylesem devamı gelecek. yapamam ki... yaparsam olmaz ki... sonsuz devam eden bir şey değil ki. söylesene çocuk, sonsuz başlayan bir şey mi ki?

Cumartesi, Aralık 11, 2010

eksik aşka mektup vol. 1

liselim

sen bilmezsin, biz vakvakla sana liseli derdik. bu yaşa gelip de böyle tutarsız davranan başka bir adam daha görmedik çünkü. yahu sen deli misin güzelim? ah liselim =)

bilmezsin ki ben hala seni düşünüyorum. bilmezsin çünkü sen beni sadece 'yanlışlıkla' gördüğün zamanlarda düşünüyorsun. çaydanlığı gördüğünde onu düşünmen gibi. senin de çaydanlığın olmak istiyorum liselim. sabah eşinle içeceğin tavşan kanı çaylarınızı fokur fokur kaynatmak istiyorum.

liselim, gördüğüm en yakışıklı adamlardan biriydin. dişlerin biraz ayrıydı ama olsun. ağzını açmadan gülmeni istediğim için de özür dilerim. fotografın biraz kaliteli çıkmasını istedim, amacım buydu. ah liselim =) 

duydum ki evlenecekmişsin. yahu, bir allahın kulu söylesin; evlenmeyi düşünen insan başka kadınlardan ne ister? ama liselim, bekarlığa veda partim var dersen gelirim. 

bir tabak yemek konar önüne -biraz felsefe yapacağım senin kafan pek basmıyor biliyorum güzelim, ama arkadaşlara anlatıyorum- bu tabağın tamamı senin derler. al paşa paşa ye. ama tam kaşığa uzanıp bir daldırıp çıkaracakken tabak alınıverirse önünden, dımdızlak kalırsan oracıkta. aslında tokken bile aç olduğunu hissedersin. bana bunu yaptın işte güzelim. sana acıkıverdim ister istemez. tuttum seni, tarzını beğendim. bundan sonrakilerde ben de bunu deneyeceğim. 

hani şişe götü gibi gözlüklerin vardı ya, ben onları bile beğenmiştim biliyor musun? onları gözüne taktığında ela gözlerin kocaman kocaman oluyordu. mahsunluk çöküyordu bir de. kocaman adamdın ama kavrayıvermek istiyordum seni oracıkta. sanki üstüne üstüne geliyordu öcüler, saklamak istiyordum seni onlardan. o ciks tavrının altında bunları gördüm ya, işte ben orda sana bittim güzelim. beni orada erittin. eminim ki o kadın görmedi bunu. vallahi de billahi de eminim bundan. ona göstermezsin çünkü sen. görseydi, işler değişirdi, bu kadar üzmezdi seni.

seni üzmezdim be güzelim. yemeğini eksik etmezdim önünden, istediğini istediğin zaman verirdim. 

ama sen bana çok erkendin, ben de sana çok geçtim. mutluluklar dilerim.

Çarşamba, Aralık 08, 2010

aşık mı olmak?

her defasında 'bu kez olmayacak' dersin. korkarsın, içten içe, kimselere söyleyemezsin. kendine de söyleyemezsin. korkarsın, yeniden yaşayamayacağını düşünüp ve korkarsın bir sonrakinin eskisiyle aynı hissi taşıyacağını düşünüp. korkarsın ya olmazsa?

olmayacak dersin çevrene. bu kez olmayacak. görün bakın siz. kapanırsın dünyana, incecik bir umut ışığı gelir duvarlardan sızar. duvarları delmek istersin. duvarları yıkmak! o gücü bulamazsın kendinde. korkarsın; ya son gücün boşa çıkarsa? 

her defasında 'ben aşık değilim' dersin, 'ben hiç aşık da olmadım!'. neden mi? bu öyle bir duygu ki sende, korkarsın, ya bu kadar küçük değilse? ya sahiden değilsen, ya olamamışsan. bir kıpırtı mı var midende? kelebekler mi uçuşuyor? sadece onu mu düşünüyorsun? yatarken aklında o, rüyanda o, kalktığında o? hayır hayır bunlar değil aşık olmak. aşık olmak ne biliyor musun? bunlar var mı diye yoklamaktır kendini. yoklayıp durursun her saniye kalbini, düşüncelerini. korkarsın; ya bu kadar küçük kalırsa, ya büyümezse?

aşkla ilgili yazılara bakarsın bazen. gülersin, dalga geçersin, sinirlenirsin. sonu hep aynı olacak. sonu sence hep aynı mı olacak? düşün-düşün-mekle ol-mu-yor. biliyor musun? bu iş, düşünmekle olmuyor. oluveriyor işte. korkarsın, ya oluvermediyse? ya 'o' değilse. ama daha çok korkarsın; ya 'o' ise; ya hazır değilsen?

hayal kurmamaktır. hayal kuramazsın. korkarsın. gerçekleşmezse?

konuşamamaktır, anlatamamaktır. ya anlamazsa?

korkarsın; korkak mısın? korkaksın. aşıksın.

Salı, Aralık 07, 2010

yazmayı yazmak

yazmanın güzelliğini temaşa etmiş kişi, ondan ayrılamaz. görmüştür bi kere yazının cazibesini. nedense böyle şeyler söylerken küstahlaştığımı düşünüyorum ve eklemek istiyorum; bunu yapan kişi edebi bir şeyler de yazabilir, geyik de karalayabilir, anlamsız tümceler de, şiir de şarkı da... 
kimin için değerli olduğu zerre sikinde değilse, sadece yazmanın orgazmındaysa o kişi, yazmak için yazar. yaşamak için yazar. kaliteli olsun olmasın yazar. birilerine kaliteli gelsin gelmesin; yine yazar. duramaz. yazmazsa, çıldırır. uzaklaşırsa kendinden uzaklaşır, yaklaşırsa; özlemenin de özlenilir olduğunu görür. onunla da onsuz da mutludur. amacı sadece ona gitmektir.
kalemin kağıda vuruşlarıyla titrer. aşk gibi lan, sevişmek gibi. kalem kağıttan ayrı kalmalı. ya da bugünlerdeki meşhur tabiriyle 'dizüstü edebiyat' yapıyorsa, parmaklar tuşlardan ayrı kalmamalıdır. yazmanın biçimi olmaz, dilersen kağıda yaz, ya da ceylan derisine, ya da laptoba, papirusa yaz amk, bi şekilde yaz. sms olarak yaz. bu işin geleneği-yeniliği yok.
bazen, içimde patlamaya meyletmiş hiçbir şey yoksa bile harfler yazıyorum kağıtlara, delice evet. ama durduramıyorum. o gün yapmam gerek onu, içime onun kurdu düştüyse. bazen de öyle bir doğum sancısı tutuyor ki, elim ne kaleme varıyor ne klavyeye. içimden tek kelam yazmak gelmiyor. kuduruyorum! ama yazamıyorum. o sancı ne kadar acıysa çıkan da o kadar tatlı bir bebek oluyor inanın. kelamınızı doğurduğunuzda, tanrıdan pay aldığınızı anlarsınız.
ilk önce kalem yaratıldı diyor ahdiakit. sonra da kağıt ve allah kelamını yazmaya başladı.
yazmak başlamaktır, yazmak yaratmaktır.

Pazar, Aralık 05, 2010

erkekler yüzündeeeen


Daha deneyimim ne ki? Kocaman olmuş ve fakat dizlerini titretmeden yürümeyi becerememiş bir ceylanım sanki. Biliyor musunuz? Ben, aslında sizden ürküyorum. Tanıdıkça beni, siz de benden ürküyorsunuz. Oysa ben şu yaşıma kadar –övünerek belirtmek isterim baylar- hiçbir erkeğe acı çektirmedim. Sizin neden ürktüğünüzü söyleyeyim baylar; kendinizden korkuyorsunuz. Aşık olmaktan ve sevmekten…
Üstelik –gözlerinizin içine bakıyorum baylar- sizin bu kadar er iken yapamadığınızı yapıyorum; ‘bayım senden hoşlanıyorum, ama uzun sürmeyecek, aşık olmak yok!’ diyorum. Sizin aradığınız da bu değil miydi beyler? Aynı erkeklikten söz ediyoruz değil mi? Hayatınızın baharındaydınız, bağlanmamalıydınız kimseye? Eh işte, sözleşme burada, şartlar da belli.
Korkmayın yahu, güzel değilim o kadar.Değilim dediysek, tahammül edilemeyecek kadar da değil hani. Çok beğenilesi, ömür geçirilesi bir kadın değilim. Küfür ederim, deliririm de bazı bazı, biraz da ilgi isterim. Sözün özü, aklınızda kalmam, hemencecik çıkar giderim. Kıskançlık mı? Bitecek diyorum bayım; bi-te-cek. Zaman da vereyim mi hatta –bakın siz bile bu kadar mert olamazsınız- en fazla iki ay, birazcık tatlıysanız üç. Sonrasında durma, uç başka kadınlara uç! Kıskançlık demiştim, evet. Yap dilediğini, kısacık bir zaman, akıllı ol yeter ki, bana çaktırmaman çok önemli. Hoş, çakmam da zaten, durun durun, ona da gelecek sıra.
Ama Allah için güzel şarkı söylerim, dans etmeyi severim, gezmeyi tozmayı bilirim, gezmenin de adabı mı olurmuş diyorsun, olmaz olur mu beyim? Güzel zaman geçer benimle. Her türlü oyunu bilirim, pes’te eline veririm. Esprini anlar, istersen karşılık veririm. Belden aşağı yaparsan şayet, anlamazlıktan da gelirim. Dile benden ne dilersen, egonu alır semaya yükseltirim. Nazlanma da neyin nesi be beyim, senden abayı yakmanı isteyen yok, karşında sana abayı yakıp musallat olacak hatun da yok. Hani aradığın buydu işte? Size bir şey söyleyeyim mi baylar; ne aradığınızı bilmiyorsunuz.
Efendiler,
Şundan korkuyorsunuz siz, ben anladım; akıllı bir kadın duruyor sanıyorsunuz karşınızda. Yahu, ben var ya ben, bir yıl boyunca, yok yok, hatta bir yıl dört gün boyunca, 369 gün boyunca, yazıyla söyleyeyim durun; üçyüz atmışdokuz gün boyunca yani, bilfiil aldatılmış kadınım. 369, üçe bölünür, bir bunu bilirim. Başka da bir şey bilmem, göründüğüm gibi akıllı değilim. Görüyorsunuz ya, üç insana bölünmüş 369 gün, payıma düşense hiç gün, koca bir hiç. Bomboş gün. Olmayan gün. Sözün özü bayım, aptalım ben yahu, koskoca 369’dan biraz pay alamaz mı bir kadın? Anlayamaz mı bir kadın bunu?
Ha, yemeğimi ısmarlatırım, biramı senden söylerim. Sigarama dokundurtmam, kendim alır, kendim içerim. Cimriliğimden değil beyim, ben işsizin güçsüzün biriyim. Tam istediğin gibi, ayaklarının üzerinde duramayan, titrek bir ceylan… Bakmayın karşınızda dağ gibi durduğuma. Dedim ya, güçsüz biriyim. Üstümdeki süslere aldanmayın baylar; aşkın enkazına dönmüş bir kadın duruyor karşınızda. Korkmayınız, çöküvermem bir anda. Fazla kurcalamayınız yeter. Açmayınız üstümdeki süslemeyi. Gözlerimin içinden ta kalbime girmeye deçalışmayınız. Sorarım size; beyler, bu değil miydi amacınız?
Sormam yenini, eskini, ex’ini. Dırdır yapmam, temcit pilavı gibi de ısıtmam geçmişini. İki ay ömür biçtim bize, dırdırla geçirmeyelim değil mi? Gelecek kaygım yok. Evlenmeye niyetim mi? Haha! Hiç yok. Ne güzel işte, hala neden çekiniyorsun? Anladım, sen var ya, başka zamanlarda illet bir iş diyorsun ama, benim gibisini görünce ‘oyun’ istiyorsun. Bayım, oyuna vaktim yok, hatta uyan bayım uyan! Vaktimiz yok. Genceciğiz yahu, zaman çok deme sakın, bu palavralara vakit yok. Aman önce ben aramışım, yok yok önce sen çağırmışsın, dedim ya yahu, bu işin ahiri evveli yok! Gel işte, ya da geleyim; ‘çok yakışıklı adamsın, mihrap yerinde yani, hoşlanıyorum be senden’ diyivereyim, çekinmek mi? Uyan artık beyim; naz yapmaya vakit yok. Senin de zaten bu nazlara karnın tok. Beklemeden ararım, bekletmeden de cevap veririm. Pamuk gibi hatunum vesselam.
Gözünü korkuttum değil mi bayım? İnanamadın? Olmaz böylesi yahu dedin. Olur olur, bilmiyorsun ki ne yaşadım. Aaa.. sorma işte, yaşadım bitti. Yaşadım.. bitti.. Ağlamıyorum be güzelim, koca bir beş yıl kaçmış gözüme. Ne? Sakın! Sa-kın! Sakın kendini, çıkarayım diye uğraşma onları gözümden, sakın! Sözleşme şartları belli, lay-lay-lom! Sakın…

Cumartesi, Kasım 06, 2010

hayat devam mı ediyor?

hayat devam ediyor mu dedin? ediyor haklısın. yarın buraya fotograf ekibi gelecek. sabah gardan alacağım onları. bütün gün gezip anıları yakalayacağız. dün, sessiz bir gündü ama. bütün gün evdeydim. insanlarla konuştum internette. bunu sevmezdim bilirsin. yüz yüze, göz göze, bundan ötesi var mı? benim için hala bundan ötesi yok ama, aması var işte.

hayat devam ediyor demiştin ya; bazen öyle gülüyorum ki, yine çın çın çınlıyor sokaklar. yine yürüyorum yollarda, yine elimde bir sigara. dedin ya, devam ediyor ya işte. biz de ediyoruz. sahi, senin hayatın nasıl gidiyor? yürüyorsun değil mi sen de, gülüyorsundur da. gülmez misin hiç? gülersin tabi.

ağlamak da hayatın devam ettiğinin bir göstergesi değil mi? hayatı doya doya yaşıyorum biliyor musun? gözümün kenarından sıcacık akıverişini hissediyorum. soğumadan bir başka damla daha süzülüyor incecik. yaşıyoruz güzelim, gördün mü. hissiyat var hissiyat! ötesi var mı?

bana bunu yaptın ya, bazen iyi oldu diyorum. karışmasın kafan, köpek gibi seviyorum seni. seni derken, anla işte, öldü gitti. onu diyorum işte, öldü gitti. ya kaybolsaydı, değil mi? ölüsünü gördük, içimiz rahat. genç ölümü de çok acı ama, bilemezsin sen bunu. öyle bir acı ki. yaşasaydı diyorsun, devam etseydi. saydılar seydiler bitmiyor bir türlü. ondan herhalde, acı dinmiyor. ama hayat devam ediyor demiştin değil mi? hah işte, öldü o, ama devam ediyor.